OBEN BUDAK İLE ‘BÜYÜK’ SORGU

By  |  0 Comments

Röportaj Oben Budak

Sonunda başbaşa kaldık.

Evet ama fazla vaktim yok, eve gidip Adam in Town’la uğraşmam lazım, derginin son günleri yangın yeri gibi oluyor.

Peki o zaman ilk soruyla başlayayım.

Dur tahmin edeyim, yazarlık, dj’lik, partiler düzenlemek derken bu kadar fazla işi nasıl yapabiliyorum?

Yok onu sormayacaktım.

Yaptığım işlerden hangisini daha çok sevdiğimi sorsan, bu soru da çok popüler!

Hangisi daha çok para getirirse onu seversin herhalde bu ne biçim soru?

Bak buna dayanamayacaksın; “Kitaplarınızda kendinizi anlattığınız bölümler var mı?”

Of çok sert. Hangi yazarın yoktur ki zaten. Yaşam bize bir şeyler katsın, öğretsin ve büyütsün diye yok mu? Boşuna mı yaşıyoruz, tabi ki iyi hikayeler biriktirebilmek için yaşıyoruz hepimiz. Seninkiler eğlence dolu, kızlı, erkekli, kopmacalı olunca mı soruluyor. İnsanlara fantastik geldiği için sanırım.

Evet aslında kitabımdaki Adrien’i Bige’nin eski sevgili olarak değil de Paris’ten İstanbul’a gelip Türkiye’deki hayata alışmaya çalışan bir yakışıklının hayatı olarak lanse etsem belki de kimse bana böyle bir soru sormayacaktı.

oben3

Bu kadarını kurgulama yeteneğin olamaz anca günlük gibi not almışsındır, demek isteniyor yani sana?

Evet insanlar zar zor bir işte ilerlerken benim dört şeritten otobana çıkmam mantık dışı geliyor tabi. Ama bunun yanı sıra “Kitap yazmakmış, aman ne kadar önemli” diyen biri olmuştu Instagram’da.

Ne kadar önemli?

Buradaki mesele önemli olması değil, çok kolay bir şeymiş gibi algılanması.

Ama herkes kitap yazıyor gerçekten Oben.

Artık herkes her şeyi yapıyor Oben! Eskiden köşe yazarı olabilmek için geçmen gereken bir köprü vardı. Artık yok! Fotoğrafçı olabilmek için yıllarca birinin asistanlığını yapman gerekirdi, artık öyle bir şey yok. Tabi ki yazı var – yazı var, ya da, fotoğraf var fotoğraf var. Nasıl albüm yapmanın bir özelliği kalmadıysa kitap yazmanın da eski havası yok. Ama ne yazmışsın önemli, bununla kaç kişiye dokunmuşsun o önemli.

Satış önemli diyorsan listeleri hatırlatırım sana, top 10’daki kaç tane kitabı beğendin, kaç şarkıyı dinlersin?

Bu noktada, piyasada ne kadar kitabı/ CD’si varsa alanları, başka albümlerin bandrolünü kendine kestirenleri mi anlatmam gerekiyor. Ya da AVM’lerde konser biletlerini bedava dağıttırıp, “Açıkhava’yı doldurdu” haberlerini yaptıranları mı anlatayım? İlle bayramlık ağzım mı açılacak? Türkiye’deki hangi liste gerçek ki kitap listeleri gerçeği yansıtsın?

Evet biraz dedikodu yapalım, isim ver, ortalık karışsın. Hiç heyecanlandırmıyorsun…

İsmi dedikodu olunca sevimli hale geliyor ama aslında konuşulan bir insanın yaşadıkları. Yaşanmışlıkla dalga geçilmesi bana göre değil. Her şeyin bir sebebi var, yaşanmışsa değerlidir sonuçta. Konuşulup dillendirilmesine gerek yok. Başkasının hayatını konuşacağıma kendi hayatıma kafa yorarım, hala hiçbir şey oturmadı.

Ne oturmadı mesela, yıllardır bu piyasa içindesin?

İş olarak bakmıyorum olaya, kendi hayatımı keşfetmekten bahsediyorum. Event’lere katılmaya, trendleri takip etmeye, sürekli yeni olanı keşfetmeye gelmedim bu dünyaya, başka şeyler olmalı.

oben4

Ne anladın hayattan?

Henüz bir şey anlayamadım, bu kadar kolay değil. Sadece başka hayatların beni ilgilendirmediğini iyi biliyorum. Evimde zapping yapabileceğim bir televizyon kurulumum bile yok artık. Bulduğum her boş vakti doğayla, hayvanlarla geçirmekten hoşlanıyorum.

Kedili kadın sendromu dört nala diyorsun.

Hem de nasıl, apartmanın bahçesi harika, kedi hostellerim var, ihtiyacı olan kalıyor. Dost sayımla ters orantılı olarak kedi sayım artıyor.

Çok şarkıcı var hayatında, onlar dost değil mi?

Şarkıcılarla zor ya. Hepsi her an kendinden bahsetmek istiyor. Saçım, başım, yeni şarkım, reklam çekimim, oyuncluğum filan derken nefes alamıyorsun. Arkadaş değil de hayran muamelesi yapıyorlar sana, çok katlanılabilir bir şey değil.

Oyuncular peki?

Onların da bir çoğu kafayı kırmış. Role girip çıkmaktan gerçekliklerini unutuyorlar sanırım. İyice tanıyınca 24 saat rol yaptıklarını anlıyorsun. Sürekli ağlayarak geçmişinden bahseden oyuncu bir arkadaşım olmuştu mesela. Ağladığı için tav oluyorsun tabi, ah neler çekmiş diyorsun. Ama bir süre sonra bir baktım kadın düpedüz uyduruyor, yemiş kafayı. Evimde filan kaldı hatta uzun süre, ucuz atlatmışım. Bir gece üzerime yastık kapatıp boğabilirdi pekala.

Biraz “Büyük”ten bahsedelim mi?

Biraz büyük değil, baya büyük!

oben2

Nedir asıl mesele?

Çiftlerden birinin cinsel tercihi değişse bile bir türlü bitmeyen bir aşk, kitabın asıl konusu. Ama adamın bir süre sonra erkeklerden hoşlanmaya başladığını fark etmesi, zamanla biseksüel olması daha ağır bastı tabi.

Nereden geldi aklına bu kitabı yazmak diye çanak bir soru sorsam?

Çevremden tabi ki, o kadar çoklar ki. Gay oldukları 10o metre öteden belli olan tipler ortamda duyulmasın diye grup sekse filan girip millete konuşacak done veriyor. Onların psikolojileri için çok üzülüyorum. Bu kitabı biraz rahatlasınlar diye yazmış olabilirim. Hayat çok kısa, başkaları ne der diye düşünmek için gelmedik biz dünyaya.

Sen ne kadar düşünüyorsun başkalarının ne dediğini?

Herkes kendi bakış açısına göre değerlendiriyor bu dünyayı. Bir noktada buluşabilirsin belki ama aynı yerden olaya bakmana imkan yok. Arkadaşlarımla bile tam olarak anlaşamıyorum sanırım. Herkes kendi doğrusunun değişmez ya da kanun olduğunu düşünüyor. Hayatın kimya formülü gibi bir açılımı yok. İnsan psikolojisinde genel doğru diye bir şey yok.

Şimdi de “Hayat” geldi, buna ne diyecekler bakalım?

Ne diyecekler kısmını çoktan geçtim ben. Ne diyecekler diye düşününce insan kendi kafasına göre bir şeyler üretemiyor. Beni beğensinler mantığıyla müzik yapmadım, içimden geçen şeyler bunlar, paylaşmak istedim sadece. Herkes gibi beğenilme arzum var ama hastalıklı bir boyutta değil. Yani sanırım…

fotoğraflar NICOLAS GERARDIN

moda editörü ALEXANDER KOKO

House Galata Hotel’e teşekkür ederiz.

Related Images:

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *