DUBLIN: ASİ VE ÖZGÜR
Yazı Alexander Koko
Özgür ve Asi Dublin
Yıllardır hayalini kurduğum ama fırsat bulamayıp, çeşitli bahanelerle ertelediğim şahane şehir Dublin, İrlanda’nın başkenti olmayı hak edecek kadar büyük, asi, özgür ve görkemliymiş. Ülkenin doğu kıyısının ortasında, Liffey Nehri’nin ağzında, Dublin Kontluğu’nun merkezinde yer alıyor. Şu sıra televizyondaki dizisine hayran olduğum Viking yerleşimlerinin merkezi olarak kurulan şehir, Orta Çağ’dan beri İrlanda’nın başkenti.
Yemyeşil Dublin’de kırmızı tuğlalardan yapılmış masal evlerini seyrederek son derece düzenli şehrin sokaklarından ve caddelerinden ilerleyerek şehir merkezine ulaştıktan sonra hayatımda geçirdiğim en eğlenceli, en rahat ve en içmeli bir haftasonu olarak tarihe geçmiş bulunuyor. Harika yedik, çok yürüdük ve tabiki sabahlara kadar içtik!
Dublin iri ufaklı bar ve pubları ile bize hem gündüz hem de gece birçok seçenek sundu. Genç nüfusun ve öğrencilerin bir hayli fazla olduğu şehirde hareketli bir gece hayatı var. Özelikle çok hoşuma giden Temple Bar bölgesindeki yerlerden yazı boyu bahsetmek isterim.
Bagajları otel odasına bıraktıktan sonra soluğu şehrin en tasarım yerlerinden biri olan 37 Downson St barında tek buzlu sek Jameson ile almaya başladık.
Yetirince ısındıktan sonra rotamızı şehrin en küçük ama en lezettli kokteyllerini yapan Peruke&Periwig barına doğru çevirdik. Egzotik ve taze kokteylleri tadarken mekandaki bir çok eşyanın vintage olduğu dikkatimi çekti, hatta barmenler bile vintage bir dükkandan fırlamış gibilerdi…
Akşam için şehirdeki New York mimari ve menüsüne sahip, muhteşem bir İtalyan restoranı olan Drury Buildings’te köy patatesli Norveç somonu tercih ettim. Ambiyans ve müzikleri ayrıca harikaydı.
Gece ise o kadar bar ve pub dolaştık ki size aklımda kalanlardan bir kaçını sıralamak isterim.
Akşam yemeğinden sonra şehrin en eski kokteyl barı olan Vintage Cocktail Bar’da resmen kendimden geçtim! 50’li yılların dekoru, funky jazz müziğiyle birleşince özelikle Jameson Wiskey Sour’lar havada uçuştu adeta…
Yeterince kokteyl içtikten sonra gecenin bir sonraki durağımız şehrin en popüler ve en minimal yapısına sahip, hangar büyüklüğünde The Market Bar oldu. Mekan özelikle Tapas ve Brunch ile de baya meşhur. O saatte tabiki gözüm yemek görmediği için ben sabaha kadar içmeye devam ediyordum…
Yıllarca meşe fıçılarda bekletilmesi ile iki kat daha fazla yumuşak içime sahip olan Jameson Irish Whiskey tabi ki Dublin gezimizin en gözde arkadaşı oldu. Ortalama 6 yıl dinlendirildiği için keskin lezzeti her şişede aynı. İrlanda’nın sembolü olan yeşil yonca yüzünden yeşil renkte şişelerde satıldığını da öğrendiğim iyi oldu. Jameson’un ilk kurulan damıtılma fabrikasını gezdikten sonra kendisine ait ve harika menüsünden oluşan restoranında leziz yemeklere de bakma şansım oldu.
Jameson ile hazırlanan en popüler kokteyller arasında Very Jameson (ginger ale), Jameson&Apple ve Jameson&Sprite var. Benim de seyahat boyunca en çok içtiğim kokteyllerden oldu doğal olarak.