COOL PEOPLE | KEREM SALMAN
Kimsin ve ne iş yapıyorsun?
Kerem Salman ben. Yazılım, finans ve medya sektörlerinde geçmişim var. Şu anda reklamcılık yapıyorum. Tamajans Reklam Film ve Yayıncılık A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve ajans başkanıyım.
Çocukluğundan hatırladığın en sevdiğin obje nedir? (kıyafet-oyuncak vb.)
Çocukken tahtadan legolarım vardı. Hiç unutmam hayal dünyamda neler kurgulardım onlarla. En kıymetli oyuncaklarım legolarımdı.
Aldığın en pahalı parça hangisi?
Üniversitede okurken aynı zamanda yoğun çalışıyordum. Aracı kurum ve bankalar için program yazdığım dönemdi. Müthiş stresli bir dönem. Çocukluğum beri motorsporlarına meraklıydım. Rally yapmaya başladım. Üstelik modifiyeli araçlar kategorisinde Grup A yarışıyorum. Deşarj amaçlı hobimdi o zamanlar.
Aldığım en pahalı değil belki ama o dönem nadir bulunan spor bir İtalyan araba almıştım. Öğrenciydim ve kendi kazandığım para ile ilk arabamı almıştım. Çok pahalı gelmişti o zaman.
Dolabındaki en cool parça?
Baba yadigari kol düğmelerim. Paha biçilmez!
Sadece bir markadan giyiniyor olsan hangisini tercih ederdin? Neden?
Tek marka giyinmek damgalanmak gibi olurdu herhalde. Kendimi bildim bileli olabildiğince sade giyinmeye gayret ettim. Üzerinde markanın kocaman amblemi olan kıyafetleri hiç sevemedim. Kendini onunla değerli hissetmek gibi bir durum bu ve bana göre çok yanlış. Ben yakışanı tercih ederim. Tabii ki taktir ettiğim iddialı tasarımcılar var. Takım elbisede Brioni Vanquish II, Ermenegildo Zenga, Tom Ford’u sayabilirim. Günlük hayatta sanırım benim giyim tarzım füzyon! 😉
İstanbul’un en cool mekanı?
SSM ve İstanbul Modern olmazsa olmazlar.
Yeni yerler keşfetmeyi seviyorum ve fakat biraz eski kafalıyım mekan konusunda. Geçmişim olan mekanlarda daha keyifli daha huzurlu hissediyorum.
Bence İstanbul’un en cool mekanı, arkadaşımın yeri diye söylemiyorum;) Sunset’tir. Lokasyonu, manzarası, lezzeti, kavı, ilkleriyle ağırladığım İstanbul’un yabancısı herkes hayran olmuştur.
Şans verilseydi İstanbul’un hangi semtini baştan yaratmak isterdin?
Ağır İstanbul aşığıyım. Sofistike ve romantik bir şehir bana göre İstanbul. Yedi tepeside birbirinden değerli.
Ben Levent’te doğdum. Büyükdere’de büyüdüm. Her sabah vapur sesleriyle uyandığım, çocukluğumun geçtiği semttir Büyükdere. Boğazın en büyük ve en muhteşem koyudur. Sırtlarına çıkıp baktığınız zaman adının anlamını anlarsınız. Boğaz, büyük bir dere gibi akar gider önünüzde.
Hava kararana kadar eve girmeyip misket oynadığım, Rus konsolosluğu önündeki deniz hamamından boğaza balıklama atlayıp yüzdüğüm, gün boyu denizin tuz kokusu eşliğinde basket attığım, yaşamak güzelmiş dedirten semtti Büyükdere benim için.
Piyasa caddesi, su üstünde yükselen Beyaz Park gazinosu, Sadberk hanım müzesi, Ali Baba çeşmesi, 3 ermeni 1 rum kilisesiyle buram buram tarih kokardı. Maalesef şu anda ruhsuz bir beton yığını halinde, katledilen yeşili, yetersiz peyzajıyla eski günlerini aratıyor.
Öyle bir şansım olsaydı eğer, baştan yaratmak değil eski günlerine döndürmek isterdim Büyükdere’yi.
Evinin dekorasyonundaki en sevdiğin obje?
Evimin dekorasyonunu kimsenin zevkine bırakmadım. Tamamen kendi keyfime göre kurguladım. Bahçemde ve terasta hobilerime dair oluşturduğum farklı yaşam alanları var. Sanat eserlerinin yanısıra ping pong masası, golf setim, ahşap kürek sistemi, kolonlardan birine asılı eski laptop’um bile bana göre dekorasyonumun ayrılmaz parçaları. Snowboard’um dağa gitmediğim zamanlarda tavanımda asılı mesela. Her objenin ayrı bir yeri var. Hepsini seviyorum.
Sanırım en kendine has objem salonumun duvarını süsleyen Yücel Dönmez’in tablosu. Ebru sanatı, hat sanatı, kaligrafi ve tuğra gibi Türk geleneksel sanatlarını modern sanatla harmanladığı çok katmanlı, derinliği olan çağdaş bir eser.
İlham aldığın stil sahibi biri var mı? Kim ve neden?
İnan ki yok. Ne kimseyi takip ediyorum ne de birinden ilham alıyorum. Esinlediğim zamanlar oluyor mutlaka. Bu bir film de olabilir, hiç tanımadığım biri de.
Bugüne kadar en zevk aldığın mekan/party/şehir ve nedeni?
Cannes’da festival zamanı davetlere katılıyorum. St.Tropez’de, Monaco’da çok keyif aldığım eğlenceli partiler oldu. Özellikle Amsterdam ve Dusseldorf’ta katıldığım partilerde kalabalığın enerjisi çok yüksekti. Ancak ben jazz’ı pop’a tercih edenlerdenim. Dolayısıyla Branford Marsalis’in, New York Blue Note’da sergilediği muhteşem performansını izlemek bence en zevklisiydi.
Fotoğraflar: Lara Sayılgan