HAYVANIM, HAYVANSIN, HAYVANSINIZ!
OBEN BUDAK geçen yaz bir kitap çıkardı, bestseller oldu. Yetmedi, bu yıl bir tane daha yazdı, o da bestseller olma yolunda ilerliyor. Sırrı nedir derseniz, hayata dair şeylerden olanca gerçekliğiyle bahsetmesi; seksi, aldatmayı, aşk acısını, iki insan arasında kalmayı, fetişi ve son olarak da hayvanlığı doğal kılması diyebiliriz. Oben’le Falan Filan serisinin ikincisi HAYVAN ve dolayısıyla hayvanlık, hayat, aşk ve yalnızlık üzerine…
RÖPORTAJ: BERİN YAVUZLAR
FOTOĞRAFLAR: Sinem Yazıcı
Kitap baskıdan çıktı, eline aldın, sonra neler oldu? ;
Valla çocuğunu ilk kez kucağına almak gibi bir şey, çok saçma. Başından sonuna kadar inceledim. Bütün gece onu karıştırdım, resimlere baktım, bölümlere göz gezdirdim, çok iyi geldi. Bir yıl boyunca uğraştığın kelimeler aslında ama basılı halini okumak hakikaten çok enteresan oluyor.
Toplamında kaç kere okumuşsundur?
Sayısını bilmiyorum ama çok. 300 kere de okusan yine de aynı tadı alıyorsun. Ben hâlâ Falan Filan’ı da okuyorum, böyle tuhaf bir durum var.
İnsanlar senin bu kadar işine sahip çıkan ve çalışkan biri olduğunu biliyor mudur?
Sanmıyorum, çünkü insanların gözünde ben bir gün kalkıyorum, DJ olmaya karar veriyorum ve ertesi gün DJ’lik yapmaya başlıyorum. Aynı şey kitap için de geçerli. İnsanlar sanıyor ki ben bir gün kitap yazayım diyorum, birkaç hafta takılıp ortaya bunu çıkarıyorum, ama hakikaten öyle bir şey yok. Bunu anlatmak adına da pek bir şey yapmıyorum. Ne yapabilirim ki? İnanmazlarsa inanmasınlar.
Ne yaptın bu noktaya ulaşmak için?
DJ’likten bahsedecek olursak, bayağı bir kurs aldım. 3 ay boyunca evde deliler gibi takıldım ve bu işi çözmek için çalıştım. Tamam, artık teknoloji çok ilerledi; bilgisayardan çalıyorsun ve bence herkes DJ olabilir çalıştıktan sonra ama tabii ki bir müzik zevkinin de olması gerekiyor. Sonuçta DJ’lik işini herkes becerebilir ama kitap yazmak öyle değil. Başladıktan ancak 3,5 sene sonra ilk kitabımı bitirebilmiştim. Bu 3,5 sene boyunca da dümenimi nereye kıracağımı bilmeden, deneme yanılma yoluyla ilerledim; çünkü kitap yazarı değilim ben. Bir sürü metot kitabı da okudum ama hiçbir şey öğrenemedim onlardan. Çok teknikler ve benim teknikle alakam hiçbir zaman olmadı. Bu yüzden… Şey, ne sormuştun sen bana? Kafam çok dağınık.
Dakikalarca gülüyoruz çünkü ne o hatırlıyor soruyu ne de ben. Sonra toparlıyoruz bir şekilde. Bu iş için ne gerekiyorsa onu yaptığını, hep o yoldan gittiğini söylüyor. Bilenler bilir, gerçekten de öyledir Oben. Bir şeye kafayı taktı mı, en iyisini yapana kadar bırakmaz. Her ne kadar herkes DJ olabilir dese de, tekniksiz çalmayı, “play’e bas git” yöntemini kendine yediremez; “Mesela geçiş yapmadan çalsam, çok utanırım. Utandığım için zaten aylarca çalıştım ve çözdüm. Aynı şekilde kitapta da öyle; kitabım olsun diye yazmadım ben, hakikaten iyi bir şey çıkartmaya çalıştım.”
Zaman zaman haksızlığa uğradığını düşünüyor musun?
DJ’lik konusunda dinlemeden çok eleştiren oluyor, bu anlamda haksızlığa uğruyorum biraz. Kitapta da light edebiyat diye dalga geçenler, ona göre bir şeyler yazanlar oluyor ama light güzeldir. Ben de her şeyin light’ını tercih ediyorum, belki de bu yüzden edebiyatın da light’ını tercih ettim. Kendi seçimim bu yani, ben sorun etmiyorum. Onların light diye dalga geçtikleri şey, daha kolay okunup sizi eğlendiren, tatlı bir tatil geçirmenize yarayan bir şeyse ne mutlu bana.
Bir de light var light var. Sence okuyup da mı yargılıyorlar?
Hiç zannetmiyorum. Çünkü şu ana kadar okuyup da Twitter’da “Ne kötüymüş” diyen iki kişi falandır. Onun yanı sıra bana gelen Falan Filan fotoğraflarını biriktirdim; 3400 küsur fotoğraf var. Hepsi de çok eğlendiklerini söylüyorlar. Ben çoğunluğa inanmak zorundayım. Ben yazarken çok eğleniyorum, demek ki insanlar da okurken eğleniyor.
Light edebiyat hayatı sorgulamıyor diyebilir miyiz?
Diyemeyiz. Hayatı ben sorguluyorum çünkü, kitabımın sorgulamamasının imkanı yok. Çünkü ilk kitabımda başkarakterim Bige’ydi, ikincisinde Cemal ve ikisinde de benden parçalar var. Sadece hayat yeterince ağır ve ben mümkün olduğunca kendi hayatımı da hafifletmeye çalışıyorum.
Bige hangi yönünü senden alıyor?
Ne bileyim, bir şeyleri yaşayıp yaşayıp sonuna kadar götürememesi. Mesela olayı yatakta bırakıp çıkması. Bunlar çok benim hareketlerim; bir yere kadar ilerleyebiliyorum ilişkilerde. Belki de cesaretim bir yere kadar. Kolay tavlayabilirim, çok girişkenimdir, gider ben tanışırım ama ilk hareket senden geldiği zaman karşındaki senin tek bir derdin var sanıyor ve hemen işi yatağa döndürmeye çalışıyor. Bense bir süre daha tanımak isterim, hemen işleri sekse çekmem. Bige’yle öyle bir benzerliğimiz var. Bige’nin şapşal tarafı benden alınmış diyebilirim.
Yine de Bige senden daha cesur. Olmak istediğin kişiyi mi yazıyorsun acaba?
Belki de evet. “Keşke daha rahat olabilseydim” dediğim taraflarımı Bige’ye vermiş olabilirim. Cemal karakteri ise bilerek ya da bilmeyerek yaptığım bütün hayvanlıkların bir sonucu. Cemal gibi biri olmama imkan yok tabii ki ama bugüne kadar benim de çok ağır hayvanlıklar yaptığım olmuştur. Çünkü bu hayvanlıklar aslında kişinin kendi haklarını savunmasıyla alakalı. Psikolojik bir bozukluğunuz yoksa bunu karşı tarafa acı çektirmek için yapmıyorsunuz.
Doğasından ileri geliyor yani…
Evet, kendini korumak adına maalesef bir iki yaralı veriyorsun. Bu hayatta hepimiz yaptık bunu. (Gülüyor) Herkesi de ateşe atmayayım ya, ben de yaptım diyeyim hadi.
Yaptın mı sahiden?
Hayvanlık yaptım tabii. Çok değil ama yapmışımdır. Ne kadar insanlara karşı hep ince davranmış olsam da, gün geliyor bir ilişkiden sıkılıyorsun ve sıkıldığın anda hayvanlık yapmaya başlıyorsun aslında. Götün yese gidip konuşup hemen pat diye ayrılabilirsin ama o anki rahatlık sana da iyi geliyor. Şimdi niye dışarıyla uğraşayım, sevgilim var, rahat rahat gidelim işte gittiği yere kadar diyorsun, ama o zaman da bazı noktaları sana battığı için daha kötü tepkiler veriyorsun. Hem onu hem de kendini üzüyorsun.
Senin başına gelen hayvanlıklar peki?
Benim yaptığımdan çok daha fazla yapılmıştır diye tahmin ediyorum. Düşünmedim yani, toprağa gömmüş olabilirim. (Kahkahalar) Çok hayvanlıkla karşılaştım tabii ki.
Şimdi hayvan gördün mü ne yapıyorsun?
Topukluyorum. Çünkü öyle bir ilişki yürütemeyeceğimi biliyorum. O ilişkinin bir yere varmadığını da biliyorum.
Varmaz mı kesin? Hayvan yola gelmez mi?
Yok ya, hayvanı sen bir yere kadar getirirsin ama onun meyvesini başkası yer. Biri birine hayvanlık yapıyorsa ona ömür boyu hayvanlık yapar. Bir süre sonra “Ay ben buna yazık ettim, hadi farklı davranayım” demez. Maalesef hepimiz, “Bir gün nasılsa değişir, hep böyle gidecek değil ya” diye hareket ederiz ama o hep öyle hareket eder. İşin yumuşama kısmı sadece filmlerde oluyor.
Bir de kitaplarda… (Yine çok gülüyoruz) Cemal biraz yola giriyor gibi görünüyor ama serde hayvanlık var.
Evet, neler olacak acaba.
Değişir mi diyorsun?
Ne kadar değişebilir ki bir hayvan? Evlenince “çok değişti” denir ya bazı adamlara ya da kadınlara, belki de yaşadığı gerilimli hayattan sıkıldığı için insan başka şeyler arıyor ve anlık bir değişme uğruyor olabilir. Çok uzun soluklu olduğunu zannetmiyorum ben bu değişimlerin. Yine alttan alta bir hayvanlık barındırdığını ya da bir yerden fırtlayacağını düşünüyorum. Çünkü bu insanların benliğinde olan bir şey.
Bir de bir şeyler yaşadıktan sonra hayvana dönüşme hali var.
İşte o sonradan dönüşme bir nevi kişiliğiniz olmaya başlıyor sizin. Bir şeyleri yaşıyorsunuz, yaşıyorsunuz, size çektiriyorlar, ondan sonra kontak nerede atıyor bilmiyorum, ama bir değişimden sonra artık siz çektirmeye başlıyorsunuz.
Hayvan olmak ya da olmamak bir seçim değil mi?
Kesinlikle bir seçim. Mesela ben artık ilişkilerde burnum düşse yerden almam, öyle bir tavra girdim, ama biriyle ilişkiye girip ona kendini kötü hissettirecek şeyler de yapmam. Ben tam ikilemdeyim. Hayvan olmayı çok istiyorum ama birine çektirmeye de kıyamayacağım için ilişkiye girmiyorum. Benim olayım toptan psikologluk, tam ne olduğunu bende bilmiyorum. Belki de yaza yaza o kişilikler birbirine karışıyordur.
Hayvan olmayı seçen gerçekte biraz daha zayıf olabilir mi?
Aslında kendilerini korumak için hayvan oluyorlar. İlk başlarda büyük arızalarla karşılaşıp, ondan sonra daha saldırgan oluyorlar. “Sen beni üzmeden önce ben seni üzeyim de, senin canın yine de isterse kal yanımda” diyor adam sana. Bunun tam açıklaması bu yani, çoğunlukla da karşı taraf kalıyor paşa paşa. “Beni üzüyor ama bu benim sevgilimdir, ne yapayım” deyip çaresiz hissediyorlar kendilerini. Aslında değiller ama ilişkinin içinde farkına varamıyorsun tabii ki bunu. Ben de az çekmedim yani.
Bu hayvanlarda vicdan yok mu peki?
Çoğunda var; sana her ne kadar üzülmüyormuş gibi davransalar da bir gün gelip yaptıklarının hesabını kendilerine soruyorlar. Çok fazla kendileriyle hesaplaşan adamlar değil bunlar. Kendilerine yakalanmamak adına soru da sormuyorlar ama bir gün aynaya baktıklarında o andan pişmanlık duyuyorlar diye tahmin ediyorum.
Karma yok mu? Dönüp dolaşıp bunları bulmayacak mı?
Zaten bu tip adamlar ya da kadınlar hep benzer ilişkiler yaşıyorlar. Bir de genel anlamda mutlu, sakin bir hayat yaşamayı sevmediklerini düşünüyorum böyle insanların. Havada huzur değil de bir gerginlik olması gerekiyor onlar için. İmkan olsa salona sis makinesi basacaklar, yani geneli o derece karanlık tipler.
Bu kadar gözlem yapmak senin ilişkiye girmeni zorlaştırmıyor mu?
Çok zor oluyor, işte o yüzden girmiyorum. Benim için iki date ona puan vermemde yeter sebep. Orada da insanın ne olduğunu anlayıp ona göre davranıyorum ve direkt topukluyorum. Önyargı değil bu, neyin ne olduğunu anlamakla alakalı. Bakarsan görürsün. Ben bu gözlem hikayesine Habertürk’te köşe yazmaya başladığımda başladım. Çünkü bir yere partiye gidiyorsun, orada kimlerin olduğunu herkes yazıyor zaten. Ben öyle bir yol seçmedim kendime. Orada olan başka şeyleri anlatmaya çalıştığım için sürekli ortamı gözlemeye başladım. Şimdi nereye gidersem gözlem yapıyorum, mesleki deformasyon oldu.
Farkındalıklar insanı yalnızlaştırıyor, değil mi?
Yalnızlaştırıyor. Bilsem zaten farkında olur muydum? Oldu bir kere, uzaklaşamıyorum. Bu bir nevi lanet tabii ki.
Anlaya anlaya girdiğin olmuyor mu peki, bodoslama daldığın?
Yok ya artık yapmıyorum onu, çünkü o işin temizlik kısmı çok uzun sürüyor. Hayatına al, arkadaşlarınla tanıştır, sonra bir şekilde o mikrop hayatına sızıyor. Göz göre göre de onun yayılmasına olanak veremiyorsun, kanserli hücrenin o bölümünü alıp toptan kopartman gerekiyor. Onları temizlemek ya da kavgalı ayrılmalarda birbirine söylenmek, aradı aramadı durumlarına girmek benim için o kadar yorucu ki ve de çok fena zaman kaybı. Birinden telefon beklemeyeli üç sene falan olmuştur herhalde. Çok insani bir şey, benim de hep yaptığım ama şimdi insanlar bu kadar basit bir şeyi yaptıklarında ben onlarla dalga geçebiliyorum.
Biraz garantici bir tutum değil mi bu?
Evet, ama ben böyle değildim, sonradan oldum. Üst üste çok saçma ilişkiler yaşadım, ya kötü bile değil yani tamamen saçma. “Allah’ım burada ne işim var ki zaten” dediğim birkaç ilişki yaşayınca dedim, “Oben, sen bu işi beceremiyorsun, o yüzden yaşama.” Bir gün bir yerden beni de fetheden olacaktır diye umut ediyorum. Öyle bir bekleyişim yok ama herhalde hep böyle gidecek hali de yok. Kedilere saran yaşlı bir amca olarak yaşlanmak istemiyorum.
Beni fetheden diyorsun, benim fethedeceğim demiyorsun. O kadar eminsin yani düşüncelerinden?
Evet, çünkü kendimi besleyecek bir sürü şey buluyorum bu hayatta. Çok okuyorum mesela, boş zamanlarımda üretim adına yapmayacağım şey yok. Zaten işim için de müzikti, sinemaydı hepsini takip etmeliyim. E kedilerim var, arkadaşlarım var, onlar bana yetiyor valla. Yani seks benim hayatımı yönetmiyor, ben seksi yönetiyorum. Kontak attıktan sonra işte buralara varıyorsun.
O zaman son yıllarda bu kadar üretken olman rastlantı değil.
Evet, son yıllarda üst üste farklı şeyler yapmaya başladım. Daha önce ne yapıyordum? Sevgili peşinde koşuyordum! Abi, dünyanın en saçma şeyi. Aradı, aramadı diye saatlerce telefon başında bekliyordum. Bir kavga ediyorduk, iki gün kendime gelemiyordum. Bu gibi şeylerle hayatımı harcıyordum. Şu an sevgili derdi yok, o yüzden üretimim tam yerinde çok şükür. (Gülerek) Zaten menajerim Engin (İnan) yasakladı bana; üçüncü kitabı bitirene kadar sevgili yok bana.