SERKAN ÇAYOĞLU I YILIN SON ADAMI
Sevdiğimiz günlerle sevmediğimiz günlerin oranının hesaplamasına daha girişmediğimiz 2014 yılının son kapağında kim yer alsın diye isimler havada uçuşurken moda direktörümüz Serkan Çayoğlu’nu öneriyor. İyi fikir diye atlayanların yanı sıra “Kimdi o ya” konuşmaları yükseliyor toplantı odamızdan. Dizi izleme özürlü Adam in Town ekibi Serkan’ın Instagram hesabına bakarak “Aaa bu çocuk muydu” diye durumu toparlıyor. Hande Yener’in “Ya Ya Ya” klibinde ilk gördüğüm an “Hande nereden bulmuş bu yabancı çocuğu” diye beni düşündüren Çayoğlu, tip olarak değil de davranış bakımından yabancı olanlardan. Çekim günü stüdyoya geldiği kıyafeti, hali tavırları bunu anlattı zaten. Belli ki yaptığı işten çok zevk alıyor. Belli ki hayatın ona sunduklarından mutlu oluyor. Almanya’da başlayıp İstanbul kapılarına varan hikayesi, ülke çapında katlanarak çoğalmaya devam ediyor. Yarattığı fırtına yakın bir zamanda dinecek gibi değil…
Röportaj Oben Budak
Türkiye’de ünlülük kavramı artık değişmeye başladı. Bildik klasik isimlerin artık çok fazla geçerliliği olmazken hızla gelişen bir yeni nesil var ki sen onlardan birisin, memnun musun gelişmelerden?
Çok memnunum çünkü bütün bunlar her şeyin iyi gittiğini gösteriyor ve kendimi iyi hissettiriyor.
Eskiden gazete köşelerinde göründüğü kadar ünlüleri tanırdık, şimdi daha bir içimizdeler sanki.
Daha sosyaller belki, bu da sosyal medyanın bir getirisi.
Senin nasıl sosyal medya ilişkilerin, Instagram’daki 400 bin kişeye laf anlatabiliyor musun?
Evet birileri tarafından sevildiğini görmek güzel. Kiraz Mevsimi ile birlikte takipçilerimde güzel bir artış oldu.
İyinin yanında kötü yazan da oluyordur.
Kötü yazan pek yok. Ajansımdan bile söylüyorlar durumun garipliğini. Hakkında kötü bir yorum yapılmayan nadir kişilerden biriyim. Bir tek sosyal medyada değil aslında, yolda yürürken bile, fotoğraf çektirmeye gelenler de iyi yorumlar veriyorlar bana.
Kadınların tepkisi “o ne güzelliktir ya, olurken erkekler bu mu güzel” diyor farkında mısın?
Herkes beğenmek zorunda değil, o konuşmaları da anlıyorum.
Nasıl başladı her şey?
Her şey Almanya’da başladı. Üniversitede okurken ayrı günlerde 3 ayrı fotoğrafçı yanıma gelip sen manken misin diye sorunca bende bir durum olduğunu fark ettim.
Okula mı geldiler?
Hayır yolda.
Bildiğin süpermodeller gibi bir keşfedilme hikayesi yani.
Evet (gülüyor.) Sonra bir şey var ve değerlendirmek lazım diye düşündüm. Bir çekim yapıp ajansa başvurdum, kabul edildim. Okul döneminde çok iyi olmuştu benim için. Avrupa’da birçok ülke gezdim bu sayede. Hem gezdim hem para kazandım. Buraya gelince kendime oyunculuğu hedef olarak koydum.
Türkiye denilince aklıma gelen erkek manken adı yok, bizdeki herkes oyunculuğu birinci hedef olarak tutuyor galiba.
Doğru söylüyorsun, Türkiye’de genelde yabancı modeller iş yapıyor. Daha sarışın, daha ince erkekler reklamlar için seçiliyor.
Hoş sende de yabancı tipi denilen karizmadan var. İlk olarak seni Hande Yener klibinde (Ya Ya Ya) gördüğümde ben de yabancı zannetmiştim. Neyse, mankenliği severek mi yaptın, çevre oluşsun diye mi?
Kesinlikle severek. O koşuşturma günlerini özlediğim oluyor. Güzel bir teklif gelse yine seve seve yaparım. Güzel bir dönemdi, zaten üniversite hayatı her haliyle güzeldir.
Sonra oyunculuk dönemi?
Ben üniversitedeyken birkaç arkadaş aramızda oyunlar sahnelediğimiz bir grup kurmuştuk. İki arkadaşımız yazıyor, biz de karakterlere bürünüp oynuyorduk. Sonra üniversite bitince hemen Türkiye’ye geldim. Üniversite bitti biraz kafamı dinleyeyim diye düşündüm. Ekonomi-işletme okudum, hem de seve seve. Ne yaptığını bilemeyip işletmeye girenlerden değilim yani. Hala da rakamlarla uğraşmayı severim. Bana kalsa muhasebe işlerimi bile kendim yaparım.
Aman yap zaten, muhasebecisiyle kavgalı bir sürü ünlü tanıyorum. Elden bırakmamak lazım. Aslında güzel adamların matematik kafası olmaz diye bilinir ama sen istisnasın o zaman.
Rakamlarla aram iyidir. Kendim bir şirket oldum ve onu işletiyorum artık. Oyunculuk dersleri aldım, diksiyon dersi de gördüm. Sonra ilk dizim geldi.
Dizi hayatına başlayınca insanın yaşamı nasıl değişiyor, sende neler değişti?
Aslında Kiraz Mevsimi’nden sonra her şey hızlı değişti. Aslında ilk dizim Zeytin Tepesi de iyiydi ama çekimler Ayvalık’ta yapıldığı için yansımalarını göremiyordum. Ayvalık’ta yollarda insanlar tanıyordu ama hepsi bu. Kiraz Mevsimi ile takipçilerin artması da bir şeylerin değiştiğini anlattı bana.
Peki neler değişmedi?
Benim için hiçbir şey değişmedi biliyor musun? Sete gidiyorum, setten eve geliyorum, aynı kahvemi içiyorum. Aynı peynirimi yiyorum. Sonra yatıp ertesi gün yine sete gidiyorum. Ama yollarda insanların tepkisi değişti tabi. Bir şekilde sadece çevrem değişti, ben değişmiyorum. Değişmemem de lazım aslında.
Başarının tadını çıkartmak da lazım ama?
Fazla abartmamak kaydıyla evet, lazım. Başarının tadını Instagram’a koyduğum fotoğrafın altına yazılan cümlelerle görüyorum zaten. Bu bence bu işin asıl mükafatı. Çok yoğun çalışınca boş günlerimde dinleniyorum genelde. Sosyal medya olmasa gelişmeleri alamayacağım.
Ailen destekledi mi bu gelişmeleri?
Çok! Her zaman… Üniversiteden sonra bir süre Almanya’dan geldim, gittim. Para kazanıp burada kurslara yatırıyordum. Ve onlar da sürekli destek oldu. İkiz kardeşim özellikle, çok destek olmuştu.
Tek yumurta ikizi misiniz?
Hayır çift, hiç alakamız yok.
Ezdin mi onu yakışıklılıkta?
Yok hayır, herkesin kendine ait bir havası vardır. Ona insanlar genelde “Sen de çok sempatiksin” derler (gülüyor!)
Dizideki Ayaz’a playboy diyebiliriz sanırım, sende durumlar nasıl peki?
Ayaz’la aynı olduğumuz yerler var ama hiç uymayan noktalar da var. Dünyada o kadar kolay bir şekilde istediklerini elde eden adamlar olduğunu zannetmiyorum.
Ama sen de o görsellikte bir adamsın, bunu kullanarak bir şeyler elde etmeye çalışmadın mı?
Ben Alman ekolünden geldiğim için galiba disiplinliyim. Hedeflerime bu disiplin sayesinde ulaşırım. Tatil günümde 12’ye kadar uyuyabilirim ama yine 9 gibi uyanırım.
Alman disiplini benim de sevdiğim bir şeydir. Mantıklı bir sistem.
Çok fazlası iyi değil tabi. Düzensizlikte bazen gerekiyor. İstanbul biraz düzensiz olduğu için rahatlamayı öğrendim. Trafik var diyerek 15 dakika geç kalmayı sorun etmiyorum. Benim için de çok zor olmadı.
Biz playboy’luktan bahsediyorduk nasıl geldik buraya, konuyu değiştirmeye mi çalışıyorsun yoksa?
(Gülüyor.)
Nasıl kadınları çekici buluyorsun?
Görsel olarak modelim yok ama kendine güvenen kadınlardan hoşlanıyorum. Sarışın olsun, mavi gözlü olsun isteklerim yok. Hani biriyle tanışırsın ve iyi anlaşırsın ya onunla, çekici gelir, muhabbet bitmez… Enerjin çeker…
Ben de normal insanım diyorsun, bana da sorsalar böyle cevaplardım çünkü.
Gerçekten böyle ama.
Göreceğiz sevgilin olunca, ne derece doğru söylemişsin bakalım! Peki birileri beğensin diye mi giyinirsin, kendin için mi?
Kendim için, bu yüzden böyle salaş dolanmaya bayılıyorum. Giyinmeyi çok severim, meraklıyımdır da ama en çok salaş kıyafetleri severim.
İnternetten alışveriş yapar mısın?
Genelde gittiğim ülkelerden bir şeyler alıyorum. Zaman zaman internetten de alışveriş yaptığım oluyor. Beğendiğim bir sey olursa onu bulmak için çaba harcarım.
Kaslı vücudun yüzünden isteyip de giyemediğin kıyafetler oluyor mu?
Bana ne yakışıp yakışmayacağını bildiğim için olmayacak kıyafete elimi uzatmam. 4 ay öncesine kadar iri bir yapım vardı ama bu ara biraz zayıfladım.
Evet, şimdilerde ince yapılı erkekler moda, bu yüzden küçültme operasyonuna mı soktun vücudunu?
Hayır, dizi yüzünden eskisi kadar fazla spor yapamıyorum, bu da ister istemez vücuduma yansıyor.
Gardırobunda en çok ne vardır?
Genelde çok renkli giyinmem. Yazın belki ama genelde siyah beyaz ve gri giyerim. Bu ara trençkot giymeye bayılıyorum.
FOTOĞRAFLAR LARA SAYILGAN/STUDIOPLUS
MODA EDİTÖRÜ ALEXANDER KOKOSKERIYA
ADAM SERKAN ÇAYOĞLU
RÖPORTAJ OBEN BUDAK
SAÇ MAKYAJ UĞUR KIRAL
MODA EDİTÖRÜ ASİSTANI EMİR KAYNAK
FOTOĞRAF ASİSTANI ERMAN İŞTAHLI/STUDIOPLUS
FOTOĞRAF POST PRODÜKSİYON CEM YURTSEVER